Tatil bitti
Bir işadamı, oldukça yoğun ve yorucu geçen bir seneden sonra tatile çıkmaya karar verir. Eşi de kendisi gibi meşgul olduğu için birlikte tatil yapacakları bir dönem ayarlamak zor olur. İspanya kıyılarında bir otel bulur ve bulduğu ilk uçakla oraya gider. Otele yerleşirken bir aylık bir rezervasyon yaptırır. Bir hafta kadar güzelce tatil yaptıktan sonra, bir akşam yemeğinde garson kendisine bir mektup iletir. Mektubu okuyan işadamı, tatilini geçirdiği otelin yöneticisinin yanına gider. "Ne yazık ki tatil sona erdi..." Yönetici şaşırır ve üzülür. "Ama beyefendi, bir aylık rezervasyon yaptırmıştınız, ne oldu böyle aniden?" İşadamı çaresiz bakışlarla cevap verir: "Evet bir ay kalacağım, ama tatil bitti. Karım işinden izin almayı başarmış ve iki gün sonra burada olacakmış..."
Ümmed-i Muhammed
Ali Mısır'da okuyan bir öğrenci. Sınavlar bitmiş ve yaz tatiline girecekler.. Babası Ali'ye telefon eder ve sınavların nasıl geçtiğini sorar. Ali de bilmediği halde "çok iyi geçti" der ve bunu üzerine babası onu İstanbul'a işlerinde yardım etmesi için çağırır. Ali gidecektir İstanbul'a ve arkadaşına son olarak şöyle der; "Ahmet sen notlarımı öğrenirsin ve beni ararsın. Eğer telefona babam çıkarsa Muhammed'in Ali'ye selamı var dersin; ben anlarım bir tane zayıfım olduğunu." Ahmet notları öğrenir ve arar. Telefona babası çıkar ve Ahmet şöyle der: - Amcacım Ali'ye söyle ona bütün Ümmed-i Muhammed'in selamı var...
Bir yüzücü 350 tonluk bir gemiyi çekmiştir. Muhtar sorar:
- Nasıl çekiyorsunuz gemiyi?
- İnanç meselesi. İçinizde bunu hissetmeniz gerekir.
- Neyi hissetmem gerekir? Gemiyi mi?
--------------------------------------------------- ------------------------------
Muhtar bazen anlamakta zorlanır:
-Doğuştan kör olduğunuzu anladım da beyfendi, küçükken de gözleriniz görmüyor muydu onu soruyorum?
--------------------------------------------------- ------------------------------
Dağcılar donmak üzereyken kurtarılmıştır ve Muhtar oldukça kısa ama bütün merak ettiklerimiz soruların cevabı niteğinde bir soru sorar:
-Soğuk muydu?
--------------------------------------------------- ------------------------------
İtalya muhabiri Muhtar'a bildiriyor:
- İtalyanlar Fatih Terim'e kurtarıcı anlamında 'Salvatore' diyorlar...
- Yani O'na kurtarıcı diyorlar, öyle mi?
- Evet. 'Salvatore' diyorlar...
..Ve Muhtar, her zaman anlama zorluğu çeken biz izleyicilere olayı açıklar:
- Gördügünüz gibi sayın seyirciler... İtalyanlar Fatih Terim'e kurtarıcı anlamında 'Matador' diyorlar...
--------------------------------------------------- ------------------------------
Muhtar cenaze haberi verir:
-Salı günü kılınacak cuma namazından sonra defnedilecek cenaze...
--------------------------------------------------- ------------------------------
Adam karısını boğarak öldürmüştür. Muhtar'ın ilk sözü:
- Efenim başınız sağolsun...
--------------------------------------------------- ------------------------------
Alparslan Türkes'in cenaze töreni. Muhtar anlatır:
- Cenaze töreninde sayıları onbinin üzerinde yedibin güvenlik görevlisi vardı...
--------------------------------------------------- ------------------------------
Kadın bıçaklanmıştır. Muhtar canlı yayında gerçeklerin peşindedir:
-Sizi öldürebildi mi efenim?
--------------------------------------------------- ------------------------------
Mahkumlar tünel kazarak kaçar.. Muhtar sorar :
- Mahkumlar kaçmak için mi tünel kazdılar?
--------------------------------------------------- ------------------------------
Bir okul müdürü cinsel tacizle suçlanır...
- Sen benim sözümü bile kestiğine göre kim bilir daha neler yapmışsındır.
--------------------------------------------------- ------------------------------
Harika Avci kürtaj yaptırmıştır.
- Peki, bebek şimdi nerede?
--------------------------------------------------- ------------------------------
Reha Muhtar, canlı yayında Hamdi Bey'le konuşuyor.
- Sayın Hamdi Bey iyi aksamlar efendim. Sizin adınız Hamdi midir, efendim?
- Evet Hamdi, Reha Bey..
- Hamdi diyorsun.
- Hamdi diyorum çünkü nüfus kağıdımda öyle yazıyor.
- Ben nüfus kağıdınızı sormuyorum efendim. Sana soruyorum: Sizin sahte olmayan isminiz nedir?
- Hamdi.
- Yani sahte olmayan isminiz Hamdi diyorsunuz. Peki sahte olan isminiz hangisi?
- Benim sahte olan bir ismim yok!
- Ama demin sahte olmayan ismim Hamdi dediniz. Demek ki bir de sahte isminiz var. Size Yeşil diyorlar efendim. Siz Yeşil misiniz?
- Hayır Yeşil değilim.
- Öyleyse size niye Yeşil diyorlar?
- Bana Yeşil demiyorlar. Hamdi diyorlar.
- Yani inkar ediyorsunuz. Sükut ikrardan gelir Hamdi.
- Ben sükut etmiyorum, konuşuyorum ve Yeşil değilim diyorum.
- Yeşil değilim dediniz ama mosmor oldunuz. Bakıyorum şimdi de kızarıyorsun. Niye sarardın Hamdi?
- Ne oldu Hamdi Bey? Bir tuhaf görünüyorsunuz?
- Galiba delirdim. Bana bir doktor lütfen!
- Geçmiş olsun, Hamdi Bey. Size acil şifalar diliyorum.
Kullanılmayan Kalp
Katı yürekliliğiyle ünlü sadrazam paşadan söz ediliyordu. Paşa hastalanmış, o sırada yanlarında bulunan ünlü bir doktor kendisini tedavi etmişti.
İçlerinden biri doktora sordu ;
- Şimdi nasıl?
- İyileşiyor. Maşallah, kalbi, yirmi yaşında bir gencin kalbi gibi.
Konuşmaları dinleyen Tevfik Fikret kıs kıs güldü ;
-Elbette öyle olacak. O kadar az kullanıldı ki
Hiiç...
Adam günün yorgunluğu üzerinde, perişan bir vaziyette İETT durağında otobüs beklemektedir. Nihayet uzun bir zaman sonra beklediği güzergâhın aracı gelir ve biletini attıktan sonra arka taraflara doğru ilerlemeye başlar. Bir, iki adım ilerisindeki çift kişilik koltuğun boş olanına doğru ilerler; tam oturacağı sırada engelleyici bir ses tonu onu durdurur:
- Buraya oturamazsın! Ben kimim biliyor musun?
- Kim olduğunuzu bilmeli miyim?
- Ben Yrd. Doç. falan kişiyim.
- Evet?
- Benim gibi kıdemli birinin yanına oturamazsın!
- Size bir soru sormak istiyorum. Siz Yrd. Doçentlik ünvanınızdan sonra ne olacaksınız?
- Doçent.
- Peki sonra?
- Şayet başımıza bir şey gelmezse Profesör.
- Daha sonra?
- Belki zor ama, Ordünaryus Profesör.
- Evet... Peki bu dereceden sonra?
- Hiiç...
- Ben şimdiden 'hiç'im; lütfen müsade edin yanınıza oturayım...
- !!?
Ressam
İlkokul 5. sınıfta resim dersinde öğretmen
-"çocuklar konu serbest, hayvan resimleri çizin bakayım" dedi.
10 dakika sonra küçük Ahmet el kaldırdı. Öğretmen yanına geldi. Resim kağıdının üzerinde bir sinek duruyordu. Çocuğun bu sinekten şikayetçi olduğunu zanneden Öğretmen eliyle sineği kovaladı ama hayvan hiç hareket etmedi. Biraz daha dikkatli bakınca da sineğin gerçek olmadığını fark etti. Bu bir sinek resmiydi. Öğretmen şaşkınlıkla sordu;
-Sen mi yaptın oğlum bu resmi?
-Evet öğretmenim.
-Peki bir de at resmi yap bakayım.
Küçük Ahmet öyle bir at resmi çizdi ki, at, sanki kağıttan fırlayıp çıkacak. O kadar canlı. Şaşıran öğretmen:
-Yavrum beni hemen babana götür. Sen müthiş bir yeteneksin. Burada harcanmaman gerekir. Derhal güzel sanatlara transfer olman lazım. Babanla konuşmalıyım, dedi.
Son dersten sonra Ahmet'le beraber yola koyuldular. Dar bir patikadan bir gecekonduya geldiler. İçerde, yatakta, dizlerini karnına çekmiş, üzerinde yorganı bir adam yatıyordu. öğretmen konuşmaya başladı;
-Geçmiş olsun efendim.
-Teşekkürler.
-Ben oğlunuzun...
-Allah kahretsin oğlumu.
-Aman böyle söylemeyin, yaptığı resimler...
-Onun yaptığı resimler yerin dibine batsın.
-Ama beyefendi böyle yetenekli bir çocuğun...
-Yeteneğine başlatmayın şimdi.
-Peki ne oldu, niçin böyle kızgınsınız oğlunuza?
-Neden olacak, dün gece eve biraz çakırkeyif geldim. Bu eşşoğlu sobanın üzerine çıplak kadın resmi çizmiş....
Zeytin
Ayşe adında bir öğrenci sınıf öğretmenine her gün zeytin getiriyormuş...
Öğretmeni de alışmış hergün bitiriyormuş zeytinleri...
Öğretmeni de deliler hastanesinden yeni çıkmış...
Her getirdiği zeytini yiyip bitiriyormuş...
Birgün Ayşe Zeytin getirmeyince öğretmeni sormuş neden zeytin getirmedin?
Ayşe ise:
-Bugün evimizin önünden keçi geçmedide ondan, demiş...