Karaman
Karaman Tarihçe “GEL GÖR İMARET’İ AMAN
KİMLER GEÇMİŞ ZAMAN ZAMAN
VELHASILI ŞU KARAMAN
YAZILA YAZILA BİTMEZ”
Karamanlı şair Bekir Sıtkı Erdoğanı’n da yukarıdaki dizelerde ifade
ettiği gibi, M.Ö. 8.y.y.’dan başlayarak, nice imparatorlukları,
krallıkları, beylikleri bağrında misafir etmiş, tarih abidesi bir
kenti, dar kapsamlı kitaplara sığdırmak mümkün müdür?... Yaşanan
güzellikleri, çekilen çileleri, yaratılan ve yok edilen uygarlıkları,
anlatabilmek dile getirebilmek mümkün müdür? Sayısız istilalara,
uğrayan bize miras kalabilecek çoğu şeyi yakılıp, yıkıla; ama her şeye
rağmen kültürüyle, tarihiyle dim dik ayakta, günümüze kadar gelmeyi
başaran, bir kentin portresini çizebilmek mümkün müdür?...
Kolay değildir Karaman’ı anlatmak... kolay değildir onbin yıllık bir
tarih sürecinde yaşananları bilmek, yazmak... Bu süreç içinde, hangi
kavimler yer almamış ki!... Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Persler,
Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Karamanoğulları, Osmanlılar...
çağına damgasını vuran neredeyse bütün uygarlıklar bu topraklardaki
tarihi platformda boy göstermişlerdir.
Karaman kalesi yüzyıllardır yaşayan tarih... kentin merkezinden, yorgun
bir ifadeyle, kenti seyretmekte... sayısız kuşatmaları, Haçlı ve Moğol
istilalarını, Osmanlı’yla yapılan iç savaşları sanki anlatmak
istemekte. Karamanoğlu Mehmet Bey’in Arapça ve Farsça’nın egemenlğine
başkaldırarak:
“Bu günde sonra Divanda, Dergahta, Bargahta, Mecliste ve Meydanda,
Türkçe’den başka bir dil kullanılmayacaktır.” diyen fermanı, surlara
çarparak, sanki bütün Anadolu’ya yeniden dalga dalga yayılmakta. 20 km.
ötede Karadağ: “Tarihin en yaşlı tanığı benim” dercesine, kale ile
bakışmakta. Üzerine çöken koyu dumanlar arasında başını uzatıp, adeta
bir filozof edasıyla, yaşadıklarını, gördüklerini anlatmak ister
gibidir. Koynunda taşıdığı Binbir Kilise’yi, Madenşehri’ni ve henüz
kazısı yapılmamış nice tarihi yerleri göstermek istercesine, bize,
Bizans ve Hitit uygarlıklarını fısıldamaktadır.
Her ikisi arasında sonsuzluğa giden yol gibi uzanan Karaman ovası...
ekinler üzerinde esen rüzgarın ıslıklarına, nal sesleri, kılıç
şakırtıları, savaş naraları karışmış gibidir. Türk Ulusunun
bağımsızlığı için bütün dünyaya kafa tutan ******’üne katılmak üzere
silahını, sopasını yanına alıp giden vatansever Karamanlı’nın ayak
sesleri duyulmakta... ve gecenin akıp giden karanlığında, Kuva-yı
Milliye’ye erzak ve cephane taşıyan vefakar kadınlarımızın sürdükleri
kağnıların tekerlek gıcırtıları, sanki Karaman ovasında
yankılanmaktadır.
Böyle bir yaşayan tarihtir Karaman...
Karaman tarihini üç dönemde incelemek, ortak kültür, askeri ve idari
yapı bakımından uygun olacaktır. Bu dönemler; beylik öncesi dönem,
Karamanoğulları beyliği ve beylik sonrası dönemdir.